22 Ağustos 2021 Pazar

          Tabiatın tv si ateş diye düşündüm içimden, insan farkında olmadan karşısında buluyordu kendini ,yayın sıkıcı bir hal almaya başlayınca kuru bir odunla kanalı değiştiriyordun.



           Köydeydim ben ilk seferinde;  yer yatağında kardeşimle yan yata yatıyordum, gün aydınlanmamıştı daha ,ama camdan  gümüş grisi bir alacakaranlık,  ocak başında, babaannemi görmeye yetiyordu .Sabahın köründe sağdığı sütü, kaynatmak için kırdığı çalı çırpının sesi, uyandırmıştı beni. Birden şimşek çakar gibi aydınlandı   oda.   Babaannemin minicik gövdesi dev gibiydi  duvarda, insan burada  en fazla bu kadar büyüyebilirdi,  oda  bir anlığına, sonra çıra yandı, çam koktu , ardından kozalaklar yandı çıtırdamaya başladı odunlar, işte ilk o zaman fısıldadılar kulağıma; gel bul bizi ormanlarda…





       Başım okşanırcasına,  uzun gürgen ağaçlarının dalları,  esen rüzgarla sallanıyor az uzağımdaki çeşmenin pınarıysa bana masallar anlatıyordu, arada bir gözümü açıp ateşe bakıyor her seferinde biraz daha azaldığını fark ediyordum. Onunla birlikte her şey biraz daha kararıyor ve ormanda benimle birlikte uyuyor gibiydi.

        Aniden irkilerek uyandım, apar topar çıktım çadırımdan, etrafımdan sürünerek bana yaklaşan birilerinin olduğuna yemin edebilirdim, duyduğum ses tıpkı böyleydi.

          Kafa lambamı yaktım nefesim düzelmemişti daha, başımı bir sağa bir sola çeviriyor ama bir şey göremiyordum ışığı söndürüp sessizce beklemeye karar verdim, çok geçmedi gene duyuldu o ses ama bu sefer sürünen biri değil de bir böcekten irice, belki bir kirpi, ya da kaplumbağa.



          Işığı açınca fark etim onları ,iki yengeç ,suya doğru yürüyorlardı, geçen seneden kuruyup kalan gürgen yapraklarını hışırdatıyorlardı.Çadırda kulağım da zemine yakın olunca,   bizim yengeçler de  oldu elleri tetikte sürünen dağ komandoları...


Hiç yorum yok: